Çocukluk yazlarının geçtiği sahil kasabasına yıllar sonra dönmek garip bir nostalji taşır. Eski yazlık hâlâ ayakta, kapısı biraz gıcırdıyor ama içerideki eşyalar yerli yerinde. Tozları silmekle geçen gün, geceye geldiğinde yerini bir tür tatlı huzura bırakmıştı.
Kadın uzun bir duş alıp balkona çıktı. Elinde soğuk bir içki, karşısında dalgaların loş sesi. Ay gökyüzüne yükselmişti, eski yazlıklarda yaz akşamları hâlâ aynı sessizliğe sahipti. Arkasından gelen adımlar duyulduğunda içini bir kıpırtı sardı. Yıllar önce aynı sokakta büyümüş, sonra yolları ayrılmışlardı. Ama o gece, kader onları yeniden aynı evde buluşturmuştu.
Birlikte balkonda oturdular. Eski defterler açılmadı ama gözlerde yazılı olanlar sessizce okundu. Gülüşler uzadı, cümleler kısaldı. Sonra bir an geldi, kadın omzuna hafifçe dokundu. Adam dönüp gözlerinin içine baktı. Uzun zamandır söylemek istedikleri, o bakışın içinde eriyip gitti.
İlk öpücük yavaştı, düşünerek, yoklayarak. Sonrası ise yılların hasretini taşıyan, kalpten gelen bir yakınlıktı. Eski yatak odasında, denizin sesi eşliğinde geceyi paylaştılar. Ne tesadüftü ne de plan; bu biriken bir şeydi, doğru zamanda su yüzüne çıkan bir geçmiş.
Sabahın ilk ışıkları odaya süzüldüğünde, yüzlerde bir huzur vardı. Belki tekrar aynı hayatlara döneceklerdi, ama o yazlık artık yeni bir anıyla doluydu.